ÖZGÜR'LE ÖZGÜRLEŞELİM
Nezih Varol
Askeri vesayetin ardından ülke yönetimini ele geçiren iş dünyası, milletvekilinden bakanına, belediye başkanından il başkanına kadar iş insanlarından oluşan bir siyasi yapıyı topluma dayattı.
Bir konu veya sorun hakkında halkın, yani kamunun görüş ve düşüncesinin alınması anlamına gelen 'Kamuoyu' kavramının içini boşaltan bu iş insanları da, paranın ve makamın gücü ile kamuyu kelimenin tam anlamıyla yok saymaya başladı.
Patron olmanın davranış kalıplarını siyasetin her kademesinde sergilemeyi alışkanlık haline getiren patron-siyasetçiler, artık halkı işyerindeki işçisi, emrindeki çalışanı olarak görüyor.
Çoğu küstahlık derecesindeki davranışları ve hakarete varan sözleriyle halkı trene bakan hayvanlara ve göbeğini kaşıyan bidonlara benzeten patron-siyasetçilerin artık toplum içine karıştıkları da gözlenmiyor.
Neden; çünkü artık belediye başkanı, vekil ve bakan gibi siyasetçileri halk değil, genel başkanlar belirliyor.
Artık her patron-siyasetçi, ait olduğu siyasi partinin genel başkanının iki dudağı arasından çıkan kelimeyle varolduğu için, halkla, kamuoyuyla bir ilişkileri bulunmuyor.
Hiç unutmuyorum, iki üç yıl önce Manisa'ya gelerek Ticaret Borsası'nın düzenlediği üzüm rekolte fiyatının açıklanacağı toplantıya katılan ve konuşma yapan dönemin Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, yekten; "Benim kimseye kendimi ispata ihtiyacım yok, beni bu göreve getiren Cumhurbaşkanımıza karşı sorumluluğum var" demişti.
Daha sonraki süreçlerde bu ve benzer cümleleri çok duyduk, sadece iktidar ve sağ partilerin siyasetçilerinden değil üstelik, durum sol partilere mensup siyasetçiler için de geçerliydi.
Artık vatandaşmış, halkmış, kamuoyuymuş, hiç bir önem taşımıyor, birey olarak kimsenin vekilini tayin hakkı ve o vekilin de millet adına kanun yapma hakkı bulunmuyor, sistem kanun hükmündeki kararnameler ile yine tek bir kişinin iki dudağı arasından çıkıyor.
Şimdi bu kamuoysuz vekillerden kurtulmak için, sol bir partide tüm kurul ve kurallarıyla demokrasiyi işletebilmek adına değişim rüzgarı esiyor.
CHP içindeki bu değişim rüzgarı başarıya ulaşırsa, 12 seçim kaybettiği halde hala koltuğunda oturan Kemal Kılıçdaroğlu gidecek, yerine gelen Özgür Özel ve ekibi verdikleri sözü tutarsa, öncelikle tüm üyelerin katılımıyla ön seçimli, demokrasinin hakim olduğu uygulamalarla parti yöneticileri, vekiller, belediye başkanları ve benzeri belirlenecek.
O zaman CHP demokratik kurallar çerçevesinde halkın katılımıyla yöneticilerin belirlendiği pilot parti konumuna gelecek.
O zaman CHP'deki bu yapı, diğer tek adamlı antidemokratik partilerin üyeleri için örnek oluşturacak ve belki oradaki tabandan sesler yükselmesine vesile olacak.
Tüm siyasi partiler bu yapıya geri dönüş sağlayabilirse Türkiye siyaseti, halkın yöneticilerini belirlediği eski demokratik günlerine dönebilecek.
Bu bir ütopya değil, çok partili yıllara geçişten sonra halkın liderlerini, halkın vekillerini gördü bu ülke, demokrasi şölenini yaşadı, DNA'sında var, hücrelerinde var.
Şimdi sadece ve sadece Özgür Özel'in CHP genel başkanı olmasıyla özlenen yıllara geri dönüşün, tam bağımsız ve demokratik bir Türkiye'nin kapısı aralanacak.
Haydi CHP, haydi Türkiye, yap bu iyiliği kendine.
Özgür'le özgürleşelim.
Kamuoyu olalım.